Çocuk

Kısa pantolonlu bir çocuksun henüz,

Kirlet üzerini, anneni de üz.

Yaramazlık yap, eve geç kal, söz dinleme,

Ama vatana, millete ihanet etme.

Kır oyuncaklarını, arkadaşlarınla kavga et,

Sonra gülümse etrafına herkesi mutlu et.

Kirlenmiş pantolonunu değiştir. Artık büyüdün.

Yedi senedir dünyayı yeterince gördün.

Çoktan çalışma yaşın geldi. Haydi tarlaya…

Gideceksin istemesen de koşa oynaya.

Fırsat bulamayacaksın bir gün yaşamaya.

Bunu anlayınca vakit kalmayacak ağlamaya.

Evden işe, işten eve gidip geleceksin.

İstesen de istemesen de zoraki seveceksin.

Çocukluk nedir bir gün olsun bilemeyeceksin.

Tıpkı senin gibi alınmşıtır elinden herkesin…

Bir arkadaşın var tıpkı senin gibi saf,

Safı bırak epeyce şeffaf.

Bana kim olduğunu söyleme sakın,

Görüyorum ki arkadaşların sana çok yakın.

Neşe dolusun sabah – öğlen – akşam.

Yer farketmez ha bağdat ha şam.

Narin anana sorsam küçücüksün.

Babana göreyse koca bir öküzsün.

Kahvaltıda kral tahtında gibi hissedersin,

Kralı ancak rüyanda izlersin.

Hayallerine takviye etmen gerek,

Sevdiğini öperek, insanları severek.

Yoksulluğun unutulmuş, hedefin yok.

Hayatında hiç bir sorun yok.

Çünkü bir hayata sahip değilsin.

Kıyıda köşede kalmış bir ruh bir bedensin.

Kim ne derse desin, herkes üç kuruşluk.

İliklerimize kadar işlemiş yoksulluk.

Kimilerinin hayatında tek eksik yoktur.

Kimilerindeyse cefa ve acı çoktur.

Gönlünün sultanı olan hatun bile,

Haşır neşirdir gam, keder, dert tasa ile.

Daha küçüksün çocuk, büyümen gerek.

Kendinden vererek, fedakarlık ederek.

Sapla samanı ayır, aç gözlerini iyiyi doğru bil.

Susadıysan, bak az ileride sebil.

Fırtına kopsa da artık ıslanmazsın sen,

İşine yaramaz zincirlerini de kessen…

Ümitlerin birer birer suya düşerken,

Sabır denen şey iner gökten.

Gözyaşların birikseydi şimdiye kadar,

Sel olur akardı, taşardı barajlar.

İstediklerin olsaydı teker teker,

Mutlu geçerdi tüm günler.

Ama zorluklar olmasaydı eğer,

Bilinmezmiş iyi, güzel olanlar meğer.

Sıkıntıdan bunalıp, ölsen de üzüntüden,

Vakit çok çabuk geçecektir gözlerinin önünden.

Gurur yapıp içinden sövme,

Haykır dışarıya, kendi kendine dövünme.

Deli danalar gibi dolanmaktansa ortada.

Ölür yatarım buz gibi tabutta.

Uykusuz geçen günlerin hatrına

Hiç hareket etme, bakma arkana.

Zaman kovalıyor ne kadar kaçsan da ,

Dertler bırakmıyor peşini şu dünyada.

Yalan, her şey yalan, ölümden arda kalan.

Herkesin içi dışı hep yalan hep dolan.

Yapayalnız yağmurda ıslandım, sırılsıklam…

Küçüğüm! Yoksun, velhasılkelam.

Mis gibi simit kokarken, yanından uzaklaştım yavaş yavaş.

Hiç farketmez senin için ha simit kokmuş ha lavaş.

Dikkat etmen gereken tek şey kendin.

Kendin dışında yok bir tek derdin.

Şaka gibi gelecek yaşlandığında, geçen senelerin…

Farketmeyeceksin ve istemesen de titreyecek ellerin.

Sonra dönüp bakacaksın geride bıraktığın dostlarına,

Sevgiline, annene, babana ve tüm arkadaşlarına…

Onlara sevdiğini söylemek isteyeceksin,

Ama bir türlü gururuna yediremeyeceksin.

Yıllardır tek bir sevgi cümlesine rastlamadın.

Çünkü duyduğunda anlamadın, umursamadın…

Büyüdüğünü sanacaksın çocuk.

Her tarafını saracak yokluk.

Uzun uzun durup düşüneceksin,

Her şeye rağmen haline şükredeceksin.

Büyüyünce adam mı olduğunu sandın.

Doktor olacağım! Boşunaydı içtiğin andın.

Kahramanlıkların var ufak tefek kendi içinde

Hayat başlıca kandırmaca, oyun oyun içinde

Dikenli yollardan geçmeye çalışır can.

Adrenalin olur, dolar içine heyecan.

Hecelerimden akar kanlar damla damla.

Küçüğüm, günler aylar geçti ama büyüyemedin hala.

Hala ufak bir çocuksun, bedeni yaşlanmış.

Hızlı hızlı atar kalbin nafile duyguların paslanmış.

Yeni heyecanlar gerekli sana tabii ki bir de bana.

Hakkında ne var ne yoksa sormalı arkadaşlarına.

Günler çok çabuk geçiyordu, anlaşılmıyordu.

İçindeki yara günden güne büyüyordu.

Bilinmiyordu ki, zamanın çaktırmadan acıttığı.

İnsanların içlerinde kocaman bir acı bıraktığı.

Biğr gün öleceğiz hepimiz, sanki hiç ölmeyeceğiz.

Bugün bebeğiz, yarın yaşlı bir nine veya dedeyiz.

En beğendiğimiz şarkıyı dinlerken sevgilimizle,

Hoşlandığımız yerlerde gezeriz elele.

Topkapı sarayında boğazı izleri baş başa,

İlgilendirmez bizi etrafımızdaki kargaşa.

Güneşin doğuşuyla mutluluk doldururuz içimizi.

Paylaşırız her gece yan yana yatarken sevgimizi.

Bekleriz zor günlerimizde, gelecek diye iyi günleri…

Bir türlü gelmek bilmez beklediğimiz bayram misafirleri.

“Ümitlerini yitirme hiç bir zaman” diye öğütlediler.

Kaybetmeme için hevesimi sürgülediler.

“Sev” dediler ama hep kin güttüler.

Şarkılar eşliğinde şaraplar, meyler.

Benim gibi insanı kim neyler.

Boşver içip güzelleşsin eller.

Durup seyran eyle bundan böyle.

Yıkıp viran eyle, gel yanıma şöyle.

Aşık et herkesi içinin güzelliğine.

Dış görünüşe değil, kalbine.

Kaderimin oyunu, hayat kötü deme.

Çayını ızdırap ateşiyle demleme.

Hasretle geçirdiğin günleri özleme.

Geçmişi sineye çekme.

Bir yerde göz göze gelmet yeterli mi sevgiliye ?

Tutup sarılmak, hiç bırakmamak istemez mi ölesiye ?

Hayat hep bir bilmece, kumar, zar atmaca.

Zor durumdasındır her zaman, devamlı koşturmaca…

Adını caddelere verirler mi sanıyorsun ?

Gerçek olmayan şeylere inanıyorsun.

Başına gelenleri şaka gibi algılıyorsun,

Sevmiyor, dokunmuyor hiç bir şeyi beğenmiyorsun.

Soğuk kış günlerinden örtmezsin üstünü.

Yazın sıcağında bilmezsin geceni gününü.

Arkadaşlarını seversin, onlar da seni.

Silersin bir kalemde hepsini.

Ardına bakmadan kaçar gidersin.

Yalnız kalınca ızdırap çekersin.