Güneşli bir günün sabahında, binlercesi adına verilen bir sela,
İmam herkesi namaza çağırmakta.
Saflar bir bir sıralandı arka arkaya… geride kalanların başı sağ ola.
Genci, yaşlısı dizilmiş yan yana.
Hep beraber buyurun cenaze namazına.
İnsanın ölesi gelmez böyle güzel bir günde ama,
bazıları kine bürünmüş saldırıyor öldüresiye…
Kurşunlar yağdı, yağmur misali üzerimize.
Kanımız ıslattı, kurumuş bedenimizi ve bizi üzerinde taşıyan yeri.
Hani derler ya, biz kanımızla suladık bu toprağı,
Biz kendimizi kattık bu toprağın hamuruna.
Buradan yeşerecek geride bıraktıklarımızın kurtarıcısı.
Sahip çıkarsan kendine, anlayacaksın bir gün elbette.
Üzerinden çok fazla zaman geçti sanki unutuldu.
Yaşlı bir amca duruyor karşımda,
Kucağında ufak bir çocuk şunları fısıldamakta.
Sen sürgün nedir bilir misin?
Nereden bileceksin sen hiç sürülmedin ki,
Sen sürgün edilenleri bilir misin?
Nereden bileceksin ki sen daha yeni doğmuş bir bebeksin.
Sürgün senin dedendi yavrum zorla göç ettirilen.
Sürgün senin ruhundu yavrum çekip içinden emilen.
Bir destanın sona ermesi midir bilinmez ama,
Yeni destanlara gebe kaldığı kesin.
Kalpak kafanda, yamçı sırtında,
Kafkas’ın en asil atı altında,
Daha ne duruyorsun burada,
Hadi al şı’yı yanına çık yola.
Oşhamafe de yakın ol Allah’a…
Bizim için de dua et kavuşacağız mutlaka.
Bizi bekleyen orada yeni bir dünya.
Sürüldüysek cesaretimiz kırılmadı ya.
Şimdi tekrar dönüyoruz atalarımızın yanına.